YERİNE GÖRE YAHUDİ, YERİNE GÖRE ALEVİ HATTA İSLAMCIYIM

Yayın Tarihi : 19-02-2012 11:11
Gazetedeki yazılarının dışında Kadir Has üniversitesinde öğretim görevini sürdüren Özel, TÜSİAD’ın danışmanı ve sıkı bir sinema izleyicisi/amatör bir film eleştirmeni. Bu arada bütün dünyayı turluyor, ayda en az 5-10 ülkeyi geziyor. İki ara bir derede bu söyleşiyi yapacak vakit bulduk ve artık ben “boş zamanlarınızda ne yapıyorsunuz” diye sormaya utandım. Okuyun, neler yaptığına siz karar verin. Gelin klasik başlayalım sonra post-modern devam ederiz. Soli Özel kimdir Musevi kökenli Türk gazeteci ve eğitmen dışında? Bir kere şu kimlik konusunda söylemek istediğim şeyler hatta vermek istediğim bir mesaj var. Ben yurt dışına gittiğim zaman Türk olurum. Hıyarın biri aptal aptal anti-semitik laflar ettiği zaman, Yahudi olurum. Bir Amerikalı, Müslümanlarla ilgili saçma sapan bir laf ettiği zaman Müslüman hatta İslamcı olabilirim. Bir Sünni, bir Alevi hakkında aptalca bir laf ederse, Alevi de olabilirim. İlle de tek bir kalıp içinde görülmenin gerektiğini DÜŞÜNMÜYORUM. Sizin karşınızda hoca ya da gazete yazarı sıfatıyla bulunuyorum. Lise arkadaşlarımın yanında, yatakhanede ne yaptığını bildikleri bir adamım. Ben günah ve sevaplarımla Soli Özel’im. Hocam derste değiliz izin verin ben de 2 çift laf edeyim (gülüyor) Hep mi böyle ‘bukalemun’ gibiydiniz? Bu işin çocukluğu, gençliği de var Eğitim geçmişimi anlatayım da belki sorunun cevabını alırsın.Önce bir Musevi ilkokuluna gittim. Sonra bir Katolik okulu olan Saint Joseph, ardından Robert Kolej ve Ankara’da Siyasal’da okuyamadım sonra Amerika’da üniversite Bu bir kültür şoku yaratmadı mı peki? Yaratmadı ya da ben olaylara öyle bakmadım. Tutup bana Saint Joseph’te Katolik propagandası yapmadılar. Hıristiyan arkadaşların Kateşizm, bizim de ahlak dersimiz vardı. Robert Kolej de misyonerler tarafından kurulmuştur ama Türkiye’nin en özgür okuluydu Aile ne diyor bu ‘fırsat eşitliğini’ kafaya takmış gence. Tutucular mıydı? Hayır, hayli laik bir aileydi. Babam sıra dışı bir Musevi’dir. Varlık vergisi gibi nedenlerle, tahmin edeceğiniz gibi, İsmet Paşa’dan pek hoşlanmazlar Museviler normalde. Ama biz Paşacı bir aileydik. Hatta bir kere Ankara’ya gittiğimizde, babam paşanın elini de öpelim demişti Neden öpecekmiş Paşa’nın elini? Ülkeyi savaşa sokmadığı için Musevi ilkokulu niye peki? Dini sebeplerden mi? Arkadaşlarımın pek çoğu o okula giderdi, o yüzden ben de gittim. Ama cemaat içinde pamuklara sarılma duygusuyla gönderilmedim. Ağabeyim Musevi ilkokuluna gitmedi mesela. Ama tabi ben 8-9 yaşındayken oraya gidince daha dine uygun davranayım filan diye de düşünmedim diyemem. Davranabildiniz mi bari? O teşebbüste kaldı Nasıl yani? Mesela biz de hani koşer moşer olayları var ya. Bir keresinde kutsal gündür bari Cumartesileri kurallara uyayım dedim. Ne gibi kurallar? Et ile süt ürünlerini bir arada yemeyeceksin falan filan. Nasıl geçti bu günü birlik dini bütünlük… Kararı verdikten 10 dakika sonra bir yengen tost yedim. Aman hocam konu komşu görecek.. Varsın görsün. Zaten benim ailem sadece Musevi cemaati içinde kapalı bir şekilde yaşamıyordu. Annemlerin ilk evlendikleri zaman taşındıkları evin üst katında Nafiya ve Hüsnü İmre diye Müslüman bir çift oturuyordu. Nafiya Hanım’a Mamiko derdik, ağabeyimi o büyüttü sayılır Hayatınızın dengesini bozmadı mı cemaatle iç içe olmamak? Tam tersine bunun bize olaylara çok daha geniş bir açıdan, cemaatçi olmadan bakmayı, herkesi olduğu gibi kabul etmeyi öğrettiğini düşünüyorum. Biz o anda dinimizin farklılığı dışında bir ayrılık, gayrılık ne hissettik ne de yaşadık Eşiniz Müslüman yanılmıyorsam Evet Müslüman Yahudiliğe göre Müslüman bir kadınla evlenmeniz günah değil mi? Ben nereden bileyim. Bir de oğlunuz var. Anne Müslüman, baba Musevi... Kimliğinin din hanesinde hangisi yazıyor peki? İlk başta boş bırakılmasını talep etmemize rağmen Müslüman yazıldı. Ama epeyce bir uğraşıdan sonra, istediğimiz oldu, şu an din hanesi boş kimliğinde Hiç şimdilerde ediyor musunuz peki Şabat’a falan ‘teşebbüs’? Yok, benim öyle şeylerle pek alakam kalmadı. O zaman Musevi cemaati size çok sempatik bakmıyordur herhalde Yoo, ben Türk Musevilerinin büyük ölçüde laik olduğunu düşünüyorum. Canım laik olmak ayrı dindar olmak ayrı Tamam, laik olmak ne demektir? Dindar olabilirsiniz ama insanları değerlendirmenizde onların dindar olup olmaması sizi pek ırgalamaz. Dua eder misiniz peki? Dua edebilirim. Ama İbranice’yi hatırlamadığım için duaların anlamını bilemiyorum Roş Aşana’da mum yakıyorsunuzdur herhalde, veya ne bileyim Kippur’da oruç falan? Hayır ama Roş Aşana’da veyahut Kipur’da şofar sesi dinlemeyi özlüyor musunuz derseniz, evet özlüyorum. Ama aynı zamanda iyi okunmuş bir ezan sesini de özlerim. Kültür şoku yaşamıyorum dediniz ama sizi dinlerken inanın ben yaşıyorum. Belki de sadece şoktur, bilemem Şimdi şunu belirteyim, bizim kültürel çerçevemizi, bunu böyle kurgulamış olsak da olmasak da Müslüman toplumu içinde Musevi olmamız belirliyor,sadece Musevi olmak degil. Mesela bir Amerikan Yahudi’si ‘Jesus’ diye küfür edebiliyorsa ben de burada ‘Allah belanı versin’ diye gayet güzel yerel küfürlerimi ediyorum. Yapmayın bir tek küfür değildir herhalde asimilasyon örneği Yemek kültürleri de çok farklı. Bizimki Akdeniz yemeği kültürü, ötekiler Orta ve Doğu Avrupa’nın korkunç yemekleri. Ringa balığı mı ne? O tür şeyler filan, bana göre değil. İşin bir boyutu bu, ikincisi inançlı olma boyutu. Ona gelirsek arada bir sığınılacak yer olarak görsem de ben dini inancı olan bir insan değilim. Oğlunuza baskı yaptınız mı bu konuda? Herhalde din hanemi boş bırakın diye çıkmadı annesinin karnından Oğluma baskı maskı yapmadım. Eşimle her yıl bir arkadaşımdaki Pesah yemeğine götürürüz onu, gelenekleri görsün diye. Kayınvalidemin baş ucunda Kuran yorumu vardır, onun kardeşleri gayet dini bütün insanlardır. Daha evvel İzmir’e, Roş Aşana yemeklerine giderdik. Ama onlar da artık giderek fazlasıyla sekülerleşmiş seremoniler haline geldi. Din konusunda biz oğlumuza kendimizce bilgi vermeye çalıştık Kendisi bir seçim yaptı mı peki? O agnostik olmaya karar verdi. Yarın öbür gün merak sarıp, kitapları okuyup kendince bir dini de benimseyebilir. Biz ona hiç karışmayız Haydi dinine karışmıyorsunuz anladık, ya özel hayatı? Yarın öbür gün türbanlı bir kızı sevdi, aldı geldi. Tepkiniz ne olur? Kendi hayatıdır Punk bir kızla da gelebilir. Ahhhhh, demez miyim? Diyebilirim de demeyebilirim de. Sonuç olarak bu çocuğunuzla olan ilişkinizi nasıl kurduğunuza bağlı. Bir hocamın lafı vardır; “Anne babaların en büyük trajedisi, hayatının yüzde 99'unu kontrol edemeyecekleri birisi hakkında sürekli kaygı içinde olmalarıdır” diye Canım çocuğu dünyaya getiren anne babasının hiç mi söz hakkı olmasın yani? Oğlumuz bize dilekçe vermedi doğmak için. Bana göre anne babanın sorumluluğu, çocuklarının imkanlarının el verdiği ölçüde sağlıklı şekilde büyümesini sağlamaktır. Bir de tabii bir takım değerleri aktarmaktır. Nasıl aktardınız bu değerleri her istediğini yapan oğlunuza? Her istediğini yaptığını söylemedim. Ne de olsa özgürlüğün olduğu yerde mutlaka bir otoritenin olması gerekiyor. Çünkü o zaman özgürlüğün sınırlarını bilmezsiniz ve değerlendiremezsiniz Otoritersiniz yani? Çok otoriter olduğumu sanmıyorum. Bir düzen ve disiplin yapısı kurmakla, otoriter olmak birbirinden farklı şeylerdir. Sizin için kızdığı zaman felaket olur aman yanına yaklaşmayın diyorlar,durum öyle mi? Peki, öyleyse öyledir. En çok ne kızdırıyor sizi? Ben en çok kendime kızarım. Hakkınızda birkaç şehir efsanesi daha geldi kulağıma. Dediler ki, “bir roman adı söyle, 320. sayfasında ne var diye sor sana anlatmaya başlasın”, doğru mu bu? Romanı eskiden okumuşsam anlatabilirim 320. sayfayı. Fakat şu anda bende bunama başlangıcı var. Yeni okuduklarımı hatırlamıyorum. Ama fotografik hafızaya sahip miydim? Bunun cevabı evet Sizinkisi maşallah dijital fotoğrafik hafıza gibi Benim teknolojiyle aram çok kötüdür İçinde normal kameradan daha çok foto barındırıyor manasında söylemiştim. Akıl Oyunları'ndaki John Nash misali Geçmişte olan şeyleri cok net hatırlarım. Sanıyorum oğlum da öyle. hafızası güçlü Bu zekaya rağmen doktoranızı bitiremediğiniz doğru mu? Evet doğru Nasıl olur hocam kütüphane kafanızın içindeyken? Bir tez bitirmek Katolik evliliği yapmak gibi bir şeydir. Hakikaten hayatınızın tümünü ona vermeniz gerekir. Muazzam bir iç disiplini gerektirir. Ben o iç disipline sahip olamayacağımı gördüm. Sizin için bir yerde nice profesör doktoru cebinden çıkarır ama Prof. değil diye yazmışlar Olabilir, onu görmedim. Çok da gerek yok galiba teze meze bir televizyon programında bile Prof. Dr. diye tanıtmışlar sizi Ben de bu yanlışlığı düzeltmeye çalıştım hep. Bir keresinde de radyoda konuşacağım, telefon geldi, bağlanmak üzereyim; İşte karşınızda Profesör Doktor Soli Özel... diye anons yaptılar. Kusura bakmayın dedim, ben profesör filan değilim. Anonsu yapan arkadaş nasıl toparladı durumu? Hocam siz gönlümüzün profesörüsünüz dedi (gülüyor) Demek sizde doktora olmasa da profesör tipi var, hayat illüzyondan ibaret dememişler boşuna Şimdi, ben Amerika'dan döndüğüm zaman, saçım ve sakalım daha karaydı. Dolayısıyla doçenttim. Sakalıma ak düşünce profesör oldum. (gülüyor) Keşke şu Katolik evliliğini yapsaydım da doktoramı alsaydım dediğiniz olmuyor mu hiç? İnsan sonunda kendi yolunu buluyor. Ben doktor sıfatını taşımadığım için çok büyük bir üzüntü duymuyorum. Ama şimdi Kadir Has Üniversitesi’nde öğretim görevlisisiniz. Peki hocam sizin okulda aşırı derecede dağınık olduğunuz söyleniyor doğru mu? Çok doğru çok. Dün odama yurt dışından birileri geldi gene. Etrafın halinden bu sefer ben bile utandım (gülüyor) Hatta 2 asistanınız varmış galiba odanız çöp eve dönmesin diye? İki asistanım yok ama gerektiğine de şüphe yok Okul demişken, Musevilere özellikle akademik kariyerlerinde avantajlar sağlandığı söylenir, siz böyle düşünüyor musunuz? Neden? Fazla bir genimiz mi varmış? Sonuç olarak ben de bütün Türkler gibi sınavlardan geçerek liselere ya da ortaokullara girdim. Bunlarda da din hanesinin kimseye özel bir getirisi olduğunu sanmıyorum. Avantajı geçtik, azınlık olarak ne gibi sıkıntılarla karsılaştınız peki? Bir keresinde benim ne olduğumun farkında olmayan, aralarında bir Kuran hocası da bulunan birileri Musevilerle ilgili ileri geri konuşmaya başladılar. Sonra bana ismimi sordular, Soli deyince Musevi olduğum anlaşıldı. Ay, hiç benzemiyorsunuz dedi birisi. Ne yani, boynuzum mu olması gerekiyor? Bu tür saçmalıklar var. Ayrıca eskiden olduğu gibi, çok kısıtlı yerler dışında,cemaatlerin birlikte yaşadıkları ortamda değiliz. Birlikte yaşama kültürünün benimsenmemesi bu tur yobazlıkların doludizgin gitmesine sebep oluyor Bir tek Museviler değil tabi bununla karsı karşıya kalan Tabii Türkiye’de sadece gayrimüslimlere değil hiçbir gruba karşı nefret söylemi konusunda bir hassaslık yok. Geçtiğimiz 30 yıl içinde, bu ülkede Ermeni olarak yaşamak korkunç bir şeydi. Bu bir küfür kelimesi haline getirildi ve bizi yönetenler de buna, önemli değildir, birkaç kendini bilmez filan dediler.Fakat bu isler giderek yaygınlaştı ve Hrant Dink'in katline kadar götürüldü. Yavaş yavaş da Alevilerin, Kürtlerin neler çekmiş olduğunu, bilinçaltında herkese yönelik önyargıları görmeye başlıyoruz. Neden çıkıyor bu ön yargılar, niye gül gibi geçinip gidemiyor insanlar? Bir kere bu kimliklerin giderek güçlenen yeniden inşası diye bir mesele var. Türkiye’de Sünni-Müslüman kimliğinin zamanla öne çıkması, dünyada bu tip siyasetlerin patlaması, ister istemez, yeni koşullarda bütün kimliklerin yeniden üretilmesine yol açıyor. Mesela Kürt kimliği yeni yeni ulusal bir hal alıyor. şehirleşmeyle ve sizin kimliğinize nasıl davranıldığıyla da alakası var. Biz şunlar, biz bunlar muhabbeti de böyle ortaya çıkıyor. Birleşelim derken bölünüyor muyuz peki? Bölünüp bölünmeyeceğimiz bizim bütün bu çoğulculuğu nasıl yöneteceğimize bağlı. Tamamen uydurulmuş bir ayrım üzerine Rwanda’da 3 ay içinde 800 bin kişiyi öldürdüler. Yugoslavya’ya bakin,.Saraybosna’da karışık evliliklerin oranı, tüm evliliklerin yüzde 33-34’ü kadardı olay patladığı zaman. Geceyi birlikte geçirdiği Sırp sevgilisi sabahleyin dağa çıkan Boşnaklar var. Peki ne yapmak lazım hocam? Ne olduğunu sormak lazım, ne oluyor da insanlar birlikte yaşayabiliyorken duydukları nefretler, şunlar bunlar, bir anda katliamın zeminini hazırlayabiliyor? Bütün bunlar tabii ekonomik, sosyal, siyasal şartlarla çok yakından alakalı. Her taşın altında Amerika mi var peki? Her taşın altında Amerika, bana göre yok. Amerika bu kadar becerikli olsaydı Irak’ta Afganistan’da ya da Vietnam'da başladığı işi bitirirdi. Esik altından hiç mi karışmıyor işimize yani yeni dünya? Mutlaka karıştığı oluyordur. Şimdi unutmayalım, Türkiye’de Kahramanmaraş olaylarından giderek daha fazla bahsediliyor. Ve olaylardan önce, bir CIA ajanının Maras’i ve Alevi-Sünni karışık yaşanan şehirleri ziyaret etmiş olduğu söyleniyor. Ama tabi namusu olan bir devletin bunu ortaya çıkartması gerekir o zaman Pat diye sorayım, yoksa başka türlü soramayacağım; Sizin için de ajan diyenler var, hoş Jason Bourne’a pek benzemiyorsunuz ama MOSSAD ve CIA ile birlikte çalışıyorum, çaktırma (guluyor) Duydum ki ruhunuzda bir Evliya Celebilik varmış. Haftanın neredeyse 3-4 günü seyahatte olurmuşsunuz? Bazen Nedir bu kadar mil toplamanızın sebebi? Ben yurt dışına ya bir konuşmaya, ya da bir konferansa katılmaya gidiyorum. Mesleğimle ilgili şeyler yani Sanki isin içinde başka bir iş varmış gibi geldi bana, sır kupu gibisiniz Hayır, sır falan yok. Nedir yani. Liste mi vereyim? Niçin çağırılıyorsunuz bunca konferansa? Şimdi, ben demokrasinin geleceği konusunda meraklı bir adamım. Demokraside bir takım sıkıntılar var, o konularla ilgili daha teorik konferanslara gidiyorum. Türk dış politikası nedir, ne değildir anlatayım diye de beni çağırıyorlar. Hocam sizi yakalamışken merak ettiğim bir konu var onu sorayim, yanılıyorsam düzeltin uzun zamandır dünyada ve Türkiye’de suikast olmuyor, fırtına öncesi sessizlik mi bu yoksa? Hiç belli olmaz. Ama haklisin Hrant Dink’ten beri yok.Kendi hesabıma sunu söyleyebilirim, Hrant’in katline kadar kimse artık Türkiye’de bu tür suikastların olacağına inanmıyordu. Onun korkularını kimse onun kadar anlayamadı ve haberi aldığında bence herkes beyninden vurulmuşa döndü. O ‘Güvercin Tedirginliği’ yazısı ya da ‘Neden hedef seçildim’ yazısı yok mu… Hakikaten kendi ölümünün hikayesini yazan bir adamdan bahsediyor]uz. Sonunda hala yaşadığı topluma toz kondurmak istemiyor. “Bilirim ki bu ülkede ürkek güvercinlere dokunulmaz” diyerek Hissi kablel vuku mu diyorsunuz yani? Öyle tabii.17 Ocak benim yaş günümdür. Bir ortak arkadaşımızın babasının da 80. yaş günüydü. Onların evinde toplandik ve ben Hrant Dink’i en son yaş günü partisinde gördüm. Olanları duyunca ne yaptınız? 19’unda Yunanistan’daydım ve haber geldi. Hrant Dink’in o korkusunu anlayamadığım için kafamı duvarlara vurabilirdim, parçalayabilirdim, Çünkü sonra aramızdaki konuşmaları sardım beynimde ve dehşet içinde kaldım. Suçlu kim peki? Devlet öldürttü adamı. Yani, şöyle diyeyim; Tetiği polis çekmemiş olabilir ama polisi, jandarması, istihbaratı, MIT’i, herkes bu işin içinde Bu beni asar, yorum sizin… Peki Turgut Özal’ın öldürüldüğüne inanıyor musunuz? Normal şartlarda, hayır inanmıyorum. Ancak Eşref Bitlis gibi bir komutanın öldürülmesini doğru dürüst araştırmamış ve dosyayı alelacele kapatmış olan bir ülkeden ve devletten bahsediyoruz. O gün köşkün doktorunun yerinde olmamasına ne diyorsunuz peki? Taşları yerine koymak lazım. Orada olması gereken bir adam orada değilse, neden orada değil diye soruldu mu? Bu sorunun cevabı, bizi tatmin edecek şekilde verildi mi? Şuyuu vukuundan beter derler somut bir cevap alınmadığı surece de bir çok teori ortaya atılacaktır Biraz da yazılarınız hakkında konuşmak istiyorum, sizi okuduğum zaman bıyık altında bir gülme seziyorum. Bizim bilmediğimiz bir şeyi mi biliyorsunuz? Tabii bir takım şeyleri bildiğimi iddia ediyorum. O iddia olmasa zaten oturup da bu yazılar yazılmaz. Bıyık altından gülmeye gelince, her yazıda herhalde yoktur da bazılarinda olabilir. Siz ne kadar ben sadece Soli Ozel’im deseniz de, taşıdığınız birden fazla kimlik var. Dengeyi nasıl kuruyorsunuz yazdıklarınızda? her zaman objektif kalabiliyor musunuz? Doğru olduğunu düşündüğüm şeylerin doğru olduğunu, yanlış olduğunu düşündüğüm şeylerin yanlış olduğunu yazıyorum. Mesela ben bugünkü Türkiye dış politikasının yeterince akılcı bir rotada götürülmediğini düşünüyorum. Şartlar çok değişti ve biz bu şartlara uygun manevralar yapmadık Ne yapılmalı peki? Öncelikle İran’ın dengelenmesi lazım ve bunu Türkiye yapabilir. Amerika’nın 2003 Irak işgali, bizim beklentilerimizin aksine, Türkiye’nin ön plana çıkabileceği bir ortam hazırladı. Soğuk savaş bittikten sonra, dünyanın stratejik ağırlık merkezi doğuya doğru kaydı. Neresi çok önem kazandı? Hazar Havzası’ndan Basra Körfezi’ne kadar olan yani petrolün yüzde 73’ünün çıkarıldığı, gazının yüzden 90’ının olduğu yer.Türkiye de geçiş yolu üzerinde bir ittifak ülkesi. Unutmayalım ki ABD geldi, aptal bir savaşı başlattı Irak’ta ve Ortadoğu’daki düzeni mahvetti Sizce bu ABD’nin dış politikasının dangalaklığı mı? Ne yaptıklarını tam olarak algılamış olduklarını sanmıyorum. Ama bakin neler gelişti; Dendi ki Türkiye’ye “İran’la ilişkini kes”. Türkiye “Siz manyak olmalısınız” diye yanıtladı. Suriyeliler, Lübnan’da Hariri’yi öldürdü. Cumhurbaşkanı Sezer gitti, ve bu artık hükümet politikası değil, devlet politikası haline geldi Dolaylı yoldan ABD’ye rest mi çektik yani? Bana göre o dönemde, Türk dış politikasının somut iki başarısından biri Gazze olmasaydı doğrudan başlayacak olan Suriye-İsrail dolaylı görüşmelerini yapmak oldu Ya diğeri? Brezilya’yla birlikte İran’la yapılmış olan takas anlaşması. Takasta ABD’liler çamura yattılar. “1200 kilogram zenginleştirilmiş uranyumu versin İranlılar, bu iş olur” diye kapı gibi ABD Başkanı’nın mektubu var.. Sonra Amerikalılar çıkıyor, o ekimdeydi simdi bunların elinde 2000 bilmem kaç kg var gibi saçma seyler soyluyor. Belki de ABD sorunların çözülmesini istemiyordur, korku politikası cok etkili olmuyor mu? Yok. İran’ın şimdi bir nükleer programı var. Bunun nükleer silah olup, olamayacağından emin olamıyoruz çünkü kimse İranlılara güvenemiyor. Gerçi bizim dinimize aykırıdır, silah yapmayız filan diyorlar ama böyle bir konuda sadece beyana inanmak zor. Sizce İsrail İran’ı vuracak mı? Akıl vurmaması gerektiğini ve vurmayacağını gösteriyor. Ama akıl her zaman en geçerli kriter olmayabilir maalesef. Barack Obama’yla Netanyahu’nun Mossad’a güvenmediği doğru mu? Haydi Barak’ı anladım da, Netanyahu neden tedirgin? Mossad’ın yöneticilerine güvenmiyor oldukları yazılıyor çiziliyor. Sanırım bir sebebi Mossad’ın çok açık şekilde İran’a yapılacak bir saldırıya karşı çıkması. Kurumun son zamanlardaki bazi başarısızlıkları da çabası. Israil halkında korkunç bir panik havası olduğu söyleniyor, nereye kadar dayanır halkın yüreği buna? O havayi biraz kendi hükümetleri de körüklüyor. Her ülke yapar bunu ama. Bir düşman üretir. Gerçi İran’ın cumhurbaşkanı da diyor ki, İsrail’i haritadan sileceğiz Ahmedinejad çok müdanaasız, zaman zaman fevri bir profil çiziyor. Sizce böyle bir şeye teşebbüs eder mi? Meşruiyetini İslam’dan alan bir rejimin Kudüs’ü nükleer silahla bombalayacak olması, ister istemez o rejim açısından cok da akıllı bir iş olmaz gibime geliyor. İran’a da irrasyonel bir aktör denilemez kesinlikle. Bana sorarsanız Pakistan çok daha tehlikeli bir ülkedir. Ama, o tabi İsrail’i tehdit etmiyor. Nedir peki bu ‘düello’nun asil sebebi? Iran güçlenirse İsrail stratejik üstünlüğünün yok olacağını zannediyor. Bu politik paranoya halleri İsrail’in isine gelen bir durum yaratıyor mu? Öyle bir korku, İsrail’in kuruluşundan beri var. Bir kere başlangıçta ‘Holocaust’un ve bunun çok fazla sömürülmüş olmasının etkisi var. İsrail, kendisini etrafındakiler tarafından kabul edilmeyen, düşmanlarla çevrili ve her an yok edilmesi ihtimali olan bir topluluk olarak görülüyor. Iran masum mu oldu simdi anlamadım? İran masum filan değil. İranlıların sözüne güven olmaz, nükleer programları var, herkese yalan söylediler. Cehaletlerine verelim... Cahil mahil değiller. İranlılar için her şeyi söyleyin, cahil demeyin. Küçümsemeyin. Aslında tüm bunlar önlenebilirdi ama Amerikalılar o fırsatı kaçırdılar. Siz ne derseniz deyin, bakin yine Amerika cıktı şapkadan. Hangi fırsatı kaçırdı bizim kovboylar? 2003’te Saddam devrildikten sonra nisan ayında İran’ın o dönemdeki gayet ılımlı, şahane cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi bir mektup gönderdi Amerikalılara. Ne yazıyordu mektupta? ‘Gelin İsrail meselesi de dahil aramızdaki bütün meseleleri halledelim’ diye yazıyordu. O sırada Amerikalılar burunlarından kıl aldırmıyorlar, Teksas kovboyu havası var, ‘Herkes Bağdat’a gider, harbi adamlar Tahran’a gider’ muhabbeti yapılıyor ve ellerinin tersiyle bu mektubu itiyorlar. Diyorum size bunlar sorunlar çözülsün istemiyor diye, eee sonra ne oldu? ABD mektubu kaale almayınca Muhammed Hatemi ve onun temsil ettiği İran’ın aydınlık yüzünü gömdüler. Biz bunun sonunda, Ahmedinejad’a kavuştuk. Sonrası malum, İran’la ABD ilişkilerinde Ahmedinejad hepsinin canına okudu. Arap Baharı’nı sizden daha iyi değerlendirebilecek ‘meteoroloji uzmanı’ kolay bulunmaz herhalde. Suriye’den başlayalım, ne olacak bu Esad’in hali? Esad gidici de, başı omuzlarının üstünde mi yoksa düşerek mi gidecek onu bilmiyorum. Eger Esad’in elinde petrol olsaydı, toplumunu daha kolay satın alırdı. Bakın Arabistan’a… Suudi Arabistan’da durum ne? Arap Birliği’nin Suriye’ye ‘ahlak dersi’ vermesine ne diyorsunuz? Kesinlikle ikiyüzlülük. Suudi Arabistan’ın insan haklarıyla ne ilgisi olabilir Niye Amerika Suudi Arabistan’a ‘sen kadınına bile araba kullandırtmıyorsun’ demiyor da Suriye’deki hakların ihlalinden huylanıyor? Dünyanın bütün ülkeleri aynı haltı yiyor zaten. Devletlerarası ilişkiler böyle Çıkar ilişkileri... Esad’da petrol olsaydı simdi Obama’yla basket oynuyordu... Ben Amerikalı olsaydım, sıradan bir vatandaş olarak Amerika’nın bu ikiyüzlülüğünü sonuna kadar eleştirirdim. Nitekim eleştiren de çok. ABD Iran’daki muhalefeti niye tam desteklemiyor? İsine gelmez mi Ahmedinejad’in devrilmesi? İran’da, 2009’da insanlar kahramanca sokaklara çıkıp, 3 ay boyunca çok şiddetli bir baskıya rağmen mümkün olduğunca muhalefet yapmaya çalıştı. Amerika yine ses etmedi. Pek uslu bir çocuk mu ABD? Aslında bakarsanız o zaman doğru bir nedeni de vardı. Bunlara destek verirsek Iran rejimi, “bunlar Amerika’nın parmağıyla yapılan şeylermiş’ der diye düşündüler. Dolayısıyla mesafeyi korudular. Bizans entrikaları bana çok masumane görünmeye başladı, hiç mi ahlak yok bunlarda? Hep mi insan kendini düşünür? Devletler boyle idare edilir. İnsan ilişkileri gibi düşünmeyin uluslararası ilişkileri. Mübarek’in sandık doldurarak kazandığı seçimler zamanında Türkiye bir laf etti mi? ‘Bana ne’ dedi geçti. Ama bugün koşullar değişti. Orada da bence Başbakan çok cesur bir iş yaptı. Mübarek’in gideceğini kimse tam kestirememişken, ‘Kefenin cebi yoktur, sen Allah’ının karşısına er kişi olarak çıkacaksın. Başkan ya da kral olarak değil. Hadi git’ demiş olması hiç yabana atılacak bir şey değildi. Ortadoğu’nun lideri Başbakan Erdoğan mi? Kuskusuz Ortadoğu’da en yüksek profilli liderlerden birisi Erdoğan. Mübarek’e git diyor, İsrail’e çakıyor. Kesinlikle lider kaliteleri olan ve bunları gösterebilen bir adam. O da sizin gibi doğru bildiğini söylüyor... Ben o kadar iddialı biri değilim. Bir siyasetçinin en önemli vasfı doğru yahut yanlış karar verebilmesidir. Benim gibi kılı kırk yarmak liderliğe uygun değildir. Ama Tayyip Erdoğan’ın bu vasfa sahip olduğu tartışılmaz. Bakıyorsunuz gecen sene Obama, Rus Cumhurbaşkanı’ndan daha sık Tayyip Erdoğan’la konuşmuş. Demek ki ne düşündüğünü merak ediyor Başbakanın çok sıkı bir danışman kadrosu var mi peki bu kararları alırken? Özellikle bu son seçimlerden sonra Erdoğan’ın acayip güçlü bir ekibin çalışmaları sonucu hareket ettiğini biliyorum. Hiçbir şey plansız hazırlıksız değil. Ama son kararı kendi veriyor tabii. One minute ve ardından olanlar ise ‘doğaçlamaydı’ tabi Ben Davos’taki olaya, başbakanın siyasi duyularının kuvvetli oluşunun önemli bir göstergesi diye bakıyorum. Bana sorarsanız 83-84 yaşındaki Şimon Peres, Tayyip Erdoğan gibi bir siyasetçiye, parmak sallayarak bağırmaması gerektiğini bilmeliydi Başbakan da bir an bile tereddüt etmeden tepki verdi Tayyip Erdoğan o volelik pası kaçıracak biri değildi, çaktı, sayiyi aldi. Hükümet yanlısı mısınız? Yoo, ama düşman da değilim. İşim elimden geldiğince doğruya doğru eğriye eğri demektir diye düşünüyorum. Su anda Ortadoğu’da olabilecek en kötü senaryo ne? Bana göre İsrail’in İran’a saldırması. Bölgesel savaş riski var diyorsunuz yani Korkarım var. Eğer böyle bir şey olursa işler çok karışır. Her yer kaynamaya başlar. İranlılar herhalde bir şekilde mukabele ederler. Türkiye’nin içi de allak bullak olur sanıyorum Biz niye allak bullak oluyoruz? Sunu unutmayalım Lizbon’daki Nato zirvesinde ‘Füze kalkanı projesi’ne yazıldık. Sonra radarın burada kurulacağı, İsrail’e yönelik yaptırımların ilan edilmesinden altı yedi saat önce ilan edildi. Ne var bunda? Ee radar İran’a karşı değil mi? Öylesine “tavşana kaç tazıya tut” yapıldı ki, bir yandan batıyla stratejik ortaklığını perçinleyecek olan çok önemli bir takım projeler imza atıp, radarı burada kuruyorsun. Öte yandan kendi toplumuna bunun ne anlama geldiğini açıkça söylemiyorsun Halkı kutuplaştırmamak veya ne bileyim oyları bölmemek olabilir mi bunun sebebi? Dış politika nedenleriyle kimse bu zamana kadar seçim kazanmış değildir. Kusura bakmayın, 2011 seçimlerinde Ak Parti yaptığı hizmetlerin yanı sıra birinci çeyrekte Türkiye yüzde 11 büyüdüğü için seçimi kazandı. İran’a çok yakın oldugu ya da İsrail’e posta koyduğu için değil. Seçim demişken, haydi biraz politik Nostradamus’luk yapın hocam. ABD’deki secimler hakkında ne görüyorsunuz ‘yıldızlarda’? İran’la savaş durumu, petrol fiyatlarının bundan dolayı yükselmesi, ya da ekonomide Avrupa nedeniyle ikinci bir çöküşün yaşanıp işsizliğin artması gibi bir olay olmadığı takdirde,bugünkü koşullarda Obama’nın kazanacağını sanırım. Gelin kırmızı telefonlardan kırmızı halıya ani bir geçiş yapalım. Sizin için Oscar eksperi diyorlar gecen sene kazananların hepsini önceden bilmişsiniz. Evet doğru ama bu seneki filmlerin hepsini görmedim henüz. Oscar’ı geçtik, o zaman Meltem Cumbul’un Altın Küre ‘çıkartmasına’ ne diyorsunuz diye sorsam Şimdi bu toplara büyük bir cehaletle girmek pek istemem ama acikcasi ben meselenin ne olduğunu anlamadım. Meltem Cumbul çıktı, barış insanlık bilmem ne dedi. Bunu yapmak için Türkiye’de can atan kaç kişi vardır? Herkes. Suçu ne Meltem Cumbul’un? Bu kadar eleştirilmesinin sebebini anlayamadım Hiç bir şey olmazsa saçını eleştirdiler Saçı bence de iyi değildi. Meltem Cumbul’un çok alımlı bir kadın olduğunu düşünüyorum. Kendi yüzüne en gitmeyecek saç modeliydi o. Zaten bizden uluslararası organizasyonlara gidenler, her nedense bu kıyafet işinde, hiç doğru yolu bulamıyorlar. Yapmayın hocam kim bilir ne kadar ince eleyip sık dokudu kız Ama yakışmıyordu. Şahsi fikrim bu tabii. Niye bunca insan destek yerine köstek oldu Meltem’e sizce? Şöyle bir durum var, Meltem Cumbul bir şekilde bağlantılarını kullanarak gitti, ve bu çok önemli ödül töreninde kendine bir yer kaptı. Millet de bunu kiskandi tabi Oscar eksperi bulmuşken sorayım bari, niye filmlerimiz aday adayı olmaktan ileri gidemiyor? Şimdi, siz Oscar’a aday olan bir filminizin, son dokuza son beşe kalmasını istiyorsanız, bunun arkasında muazzam bir kampanya başlatmanız lazım. İsin içinde lobiler var Haydaa yine politikaya döndük Ama durum böyle. Bir Türk sineması olduğunu dünyaya çok disiplinli bir şekilde duyurmamız lazım.‘Yol’ filmini göstermekten ileri gidememişiz biz. O da devletin aleyhinde olduğu için olabilir mi? Hani sivrilmek açısından Ben ‘Yol’u bir siyasi film olarak seyretmedim. Siyasi boyutu var tabii ama aslında Yılmaz Güney’in kadın erkek ilişkileri üzerine yaptığı en ciddi toplumsal eleştiriydi. Beğendiniz mi peki? Dublajı felaketti ama çok beğendim. Nobel’de bizim örgüt sağlam ama Orhan Pamuk, Nobel konusunda biraz da 2000’li yılların ortasının özel koşulları nedeniyle işi iyi örgütlenmeyi becerebildi. Zaman içinde dünyadaki bağlantılarını iyi kurdu. Nobel komitesi üzerinde etkisi olan iyi yayıncılarla çalıştı Zamanlama, PR... desenize hem iyi bir yazar hem de iyi bir marketingci Zaten iyi marketingci olmadığınız zaman, iyi bir yazar olduğunuzu herkes bilemiyor. Çünkü Nobel, çok ender olarak Orhan Pamuk gibi kitapları çok satmış bir adama verilir. Neyse ki Orhan Pamuk bizi sevindirdi Sevinmeyen de çok. Size dönelim biraz da… Bunca ciddiyetin, pratik düşüncenin arasında romantik bir adam mı Soli Ozel? Evet, hayalciyim. Bir şiir okurum karıma aska gelip de diyorsunuz yani Ezberden şiir hatırlamam. Şiir öldü mü size göre? Şimdi ben onunla ilgili yargıda bulunmam. Çünkü ben şiirden anlamam. Roman konusunda biraz daha iddialıyım. O konuda terbiyem var ama şiire gelince yok O zaman günümüzün romanlarının analizini alalım sizden Romanlardan önce şunu söyleyeyim, etrafta her yerin ismi plaza, market, center falan filan. Bir ülkenin, toplumun, diline bu kadar yabancılaşması bana son derece sağlıksız geliyor. Neye mal olabilir bu bize? Bir kültürün temelini oluşturan dildir. Günlük hayatta dilinizi adamdan saymıyorsanız, nasıl o dille evrensel boyutlarda bir şeyler üreteceksiniz? Nasıl o dille duyguları, düşünceleri en derin yansıtabileceksiniz? Ben bir Ahmed Hamdi Tanpınar okurken aldığım hazzı, bugünkü romanlardan da alabilmeyi istiyorum Atilla Ilhan’a meraklısınız. O da hem eski hem yeni Türkçe’yi kullanmaz mıydı ? Evet… İkisini de kullandığı zaman okuduklarım bana bir şarkı veriyordu. Bu tür şeyleri önemsiyorum. Teybi kapatmadan son bir kez yine dünyadan bahsedelim. 2012’de neler bekliyor bizi? Mayalar haklı mi çıkacak yoksa? Bana öyle geliyor ki dünyanın bu sene ne halt edeceğini büyük ölçüde Avrupa belirleyecek. Avrupa durumu kurtaramaz ve batarsa bu Çin’i ve ABD’yi vuracak. Eğer bu gerçekleşirse zincirleme reaksiyon bekleyeceksin. Durum vahim yani, biz katılmasak olur mu bu reaksiyona? Türkiye’ye de para akmadığı takdirde, ülkede sıkıntı yaşanır. Bugün için para akıyor. AB’ye giriyor muyuz bu sene? Hoş batan gemiye niye binilir bilmem ama Fransa’da Sarkozy seçilmeyip Holland gelirse ve akabinde Fransa politikası değişirse, Türkiye’nin Avrupa bağı yeniden kurulur. Ben Türkiye konusunda AB’ye çok öfkelenmiş olanlardan birisiyim. Dışlandık mi? En azından Fransa tarafından dışlandık. Fransa’nın Ermeni yasa tasarısı icin ne diyorsunuz? Bence Fransa’daki olayı biz gereğinden fazla abarttık. Çok bağırdık çağırdık,ve bunun bir etkisi olmadı. Senatonun yaptığı bu aptallık karşısında, Fransız aydınlar Sarkozy’i ti ’ye aldılar. Bu tasarının Sarkozy’nin seçilme şansı üzerinde etkisi bence olmayacaktır. Diyelim Fransa’ya gittiniz, malum soru size iletildi, ne yapacaksınız o durumda? Fransa’da katıldığım konuşma sırasında biri çıkıp, ‘Ermeni olayı bir soykırım mıdır’ dese, ben de hayır desem. Tutuklayacaklar mı beni? O zaman varsın tutuklasınlar Bağırıp çağırmak ise yaramadı madem, o zaman ne yapalım hocam? Eğer Türkiye 2015’te toplum olarak herkesi çok öfkeye gark edecek bir durumla karşılaşmak istemiyorsa, 1915 Ermeni olaylarındaki tarzını, söylemini, ortaya koymuş olduğu belgelerin sunumunu değiştirmek zorundadır. Çiçeero gibisiniz, böyle bir hitap yeteneğiniz varken hiç politikaya atılmayı düşünmediniz mi? Ben erken tezahür ettiği için talihsiz sonuçlanan YDH (Yeni Demokrasi Hareketi) deneyiminin aktörlerindenim. Yüzde 45 yerine, 10 bin de 45 oy alarak o macerayı orada bıraktım. Yazılarımla siyasetin bir parçasıyım ama içinde olmak için bambaşka bir ısrar, mide, sabır, stamina gerekiyor.Biraz böyle keçi boynuzu çiğneme alışkanlığı lazım. Sizin de su ağzınızdan düşürmediğiniz sakızınız var, niye hep ‘sakızsız çıkmam abi’ modundasınız? İşte, ya tespih olacak elimde ya da bu. Bir şekilde enerjiyi atmak lazım Bazı insanlar bildiklerini içlerinde tutmak için sakız çiğnermiş devamlı, sizin de amacınız bu mu yoksa? Yo, hayır. Çiğnemenin getirdiği bir rahatlama var ama, asıl amacım ağız kokusunu önleme. Ben sevmem ağız kokusunu. O zaman ağzımız kokmadan, tadıyla bitirelim bu röportajı. Teşekkür edeceğim size ama politik bir cevap alırım diye korkuyorum (gülüyor)